COGİ BABA TÜRBESİ:
Cogi, yeni adı
"Yönören" olan köydedir. Yönören köyü de Karacaören bucağına
bağlıdır. Konum itibariyle köyün güney batısında bulunur.
Türbe içinde
Cogi Baba'ya ait oldugu belirtilen bir mezar vardır. Ayrıca türbe içerisinde,
duvarda asılmış bir Kuran-ı Kerim, On iki imama ve Hz. Ali'ye ait olduğu
söylenen resimler bulunmaktadır.
Cog Baba ya
da Cuva Baba diye de bilinen Cogi Baba, Horasan erenlerinden ayni zamanda
Battal Gazi'nin askerlerinden olan kahraman bir erdir. Burada Ermenilerle
yapılan bir savaşta şehit olduğuna ve bugünkü türbenin bulunduğu yere
gömüldüğüne inanılmaktadır.Ayrıca Cogi Baba'nın, Abbasiler zamanında yaşanan
fetih hareketleri sebebiyle bu bölgeye gelip burada şehit olduğunu söyleyenler
de vardır.
Cogi
Baba'nın, Zara'nın manevi mimari ve koruyucusu olarak kabul edilen Seyh
Merzubân Veli hazretleri gibi Sülâle-i Resul'den olduğu şeklinde de rivayetler
vardır. Zira Osmanlılar döneminde Seyyid olanlara, sancak verilmesi âdettendi.
Bu nedenle Osmanlı Devleti, Cogi Baba'nın torunlarına, ellerindeki secereye
binaen sancak verdiği ancak söz konusu sancağın daha sonra Şarkışla'nın
Ağcakışla bucağına baglı Alaman köyüne götürüldüğü ve şu anda elde mevcut
olmadığı anlaşılmaktadır. Anlatıldığına göre önceleri burası sadece bir mezar
halinde imiş. Daha sonra mezarın üzeri inşa edilerek türbe haline getirilmiş.
Türbenin çevresi temiz ve düzenlidir. Buraya gelen ziyaretçilerin kurban
kesebileceği bir alan, onun yanında da oturup yemek yenebilecek şekilde
düzenlenmiş üstü kapalı bir oturma yeri vardır.
Cogi Baba'ya
bağlılığı ile bilinen bir kadının türbe ile ilgili hizmetleri yürüttüğü verilen
bilgiler arasındadır. Cogi Baba'yı, İmranlı'ya bağlı köylerin yanı sıra Zara'ya
bağlı olup da o bölgeye yakın olan köylerin de ziyaret ettiği anlaşılmaktadır.
Buraya gelen
ziyaretçilerin ziyaret nedenlerini şu sekilde sıralamamız mümkündür. Çocuğu
olmayan ya da düşük yapan kadınlar, Cogi Baba'yı ziyaret ederek Allah'tan bir
çocuk vermesini dilerler. Bu dileklerinin kabul olması için de türbenin
duvarına, penceresine veya orada bulunan agğca yanlarında getirdikleri (bir
çocuğun elbisesinden alınan) bir parça çaputu bağlarlar. Ayrıca ziyaretin
duvarına taş yapıştırmaya çalışanlar da olur. Şayet taş duvara yapışırsa
kadının çocuğu olacağına inanılır. Çevre köylerde şöyle yaygın bir inancın
varlığı göze çarpmaktadır: Çocuğu olmayan ya da düşük yapan her hangi bir
kadın, bu türbeyi ziyaret eder, adak adar ve sonra çocuğu olur da adağını
yerine getirmezse, doğan çocuğu ölür. Bu nedenle bu durumlarda adak hemen
yerine getirilir ve fakirlere dağıtılır.Sara hastalığı olanlar ile felçli
hastalar şifa niyetiyle buraya getirilirler. Köylülerin söylediğine göre, bu
şekilde getirilen hastaların çogu, Allah'ın izni, Cogi Baba'nın himmetiyle şifa
bulurlar. Evlenemeyenler ve kısmetinin kapalı olduğuna inananlar, Cogi Baba'ya
gelerek dua edip adakta bulunurlar. Türbenin demirden yapılmış penceresinin
parmaklıkları, farklı amaçlarla buraya gelen ziyaretçiler tarafından bağlanan
ip ve çaputlarla doludur.
Yönören
köyünde bulunan güzel bir soğuk su vardır. Yıllar önce bu suyun aktığı çeşmenin
üstü açıktı. Son yıllarda İstanbul'da kurulan dernek tarafından onarılarak üstü
kapatıldı. Cogi Baba Horasan'dan gelen erenlerden biridir.Soyu Sülale'i
Ehlibeyte dayanır. 12 imamların neslindendir.
Türbenin
Yönören köyü ile Avşar köyü arasında olup çok güzel kapalı bir binanın
içindedir. Cogi Babanın ziyaretçileri İmranlı sınırını çok aşmıştır. Ülkemizin
dört bir yanından gelen insanlar tarafından burası ziyaret edilir. İnsanların
inançları hakka varma şekilleri sınırsızdır. Ne şekilde ibadet edileceğini
nasıl hakka varılacağını hiçbir şekle ve söze bağlı olmadan herkes istediği
gibi yapar.
İmranlı'nın çevre köylerinde yaşayan halk her yıl özellikle yaz mevsimine
rastlayan aylarda mutlaka bu türbeyi ziyaret ederler ve kurban keserler. Hatta
diğer illerde yaşayan halk da sık sık bu türbeyi ziyaret eder.
Her yıl 7. ayın ilk haftası Sivas İmranlı Derneği cogi baba şenliklerini
düzenleyerek halkı bir araya getirir. Şenliklere ünlü sanatçılarımızda
katılmaktadır
COGİ BABA ÇEŞMESİ
Yünören ile
Avşar köyleri arasında bulunan yol üzerindedir. O bölgede yaşayan insanların
inancına göre Cogi Baba bu sudan abdest almıştır. Bundan dolayı bu su, Cogi
Baba'nın ismiyle anılır. Cogi Baba'nın türbesini ziyaret edenler çoğunlukla bu
çesmeye de uğrayıp şifa amacıyla bu sudan içtikleri ve yanlarında getirdikleri
kapları doldurup evlerine götürdükleri ve hastalara içirdikleri
anlatılmaktadır. Ayrıca bu çesmenin suyundan büyük şehirlerde yaşayan akraba ve
yakınlarına da gönderenlerin de varlığından söz edilmektedir. Bazı köylülere
göre, her yıl hac mevsimi geldiği zaman hacı adayları niyet edip yola
çıktıklarında bu çeşmenin suyu çekilir. Hacılar, hac ibadetlerini tamamlayarak
memleketlerine dönmeye başladığı zaman tekrar akmaya başlar. Onlar, Cogi Baba
Suyu'nun hacılarla beraber Kabe'ye giderek orada zemzem suyuna karıstığına,
haccın tamamlanmasıyla da yine hacılarla beraber asıl yerine döndüğüne
inanmaktadırlar.
Başka bir
söylentiye göre ise Cogi Baba Suyunun, üç ayların girmesiyle kızıla dönüp kan
rengini aldığı şeklindedir. Genellikle çocuğu olmayan ya da düşük yapan
kadınlar, Cogi Baba'yı ziyaret eder ve Allah'tan bir çocuğunun olmasını ister.
Bu dileğinin kabul olması için de ziyaretin duvarına, penceresine veya oradaki
ağaca yanında getirdiği, bir çocuğun elbisesinden alınan bir parça çaputu
bağlar. Daha sonra Yünören'e gidip, Cogi Baba çesmesinden su doldurur. Bu suyun
birazini içer, kalan kısmını da banyo yapacağı suya katar. Bu su ile de banyo
yaparak varsa hastalıklardan şifa bulacağına, günahlardan temizleneceğine
inanır. Ayrıca vücudunun her hangi bir yerinde ağrı hisseden bir kişinin Cogi
Baba çesmesinden alınan suyu ağrıyan yerine sürdüğünde şifa bulacagı şeklinde
söylentiler vardır.
ULU ERMİŞ - COGİ BABA
" Cogi
Baba' nın kimliğine ilişkin yazılı kayıtlar bulunmamaktadır. Hakkındaki
bilgiler rivayet ve anlatımlara dayanmaktadır. Sitemizde yer alan iki anlatım
Hüseyin Özten tarafından yazılan Yünören Köyü İncelemesi adli eserden
alınmıştır. "
Birinci anlatıma göre;
İslamiyet'in
yayılma döneminde Arap orduları İstanbul'u almak için Anadolu'dan
geçmektedirler.Güzergahlarında bulunan Bizans güçleri ya da çeşitli etnik
güçlerle çarpışmak zorunda kaldıkları gibi o dönemin afetleri olan veba ve
humma hastalıklarından da çok zayiat vermişlerdir. Anadolu'daki etnik
çarpışmalardan biride Cogi ziyaretgahının olduğu alanda olmuş ve Peygamberin
kumandanlarından Cogi isimli zatın burada şehit düşmüş olduğu rivayeti
var.Ancak şehit kumandanın cenazesi 200m. kadar doğuda ve simdi Avşar Köyü
sınırları içinde olan mezarlığa defnedilmiştir.Daha önce ve sonra aynı
mezarlıkta bir hayli başka definler de olmuştur. Ancak Anadolu toprakları 1071
'den başlayarak Müslüman- Türkler tarafından zapt edilmiş ; burada şehit düşen
komutan unutulmamış olduğundan kabri yeni baştan yapılmış ve türbe durumuna
getirilmiştir.Cogi türbesi yöre halkı tarafından 'Sabe' olarak adlandırılıyor.Bunun
'Sahabe' demek olduğu anlaşılıyor ki ,bu da bu zatın Peygamber zamanında
yasayan ve onu gören bir kimlik taşıdığını gösteriyor. Bu çıkarsamadan bu
şahadetin miladi 7.yy'ın ikinci yarısında olduğu sonucuna varılıyor.
İşte bu zatın
şehit olduğu yerin adının Cogi olarak kalmış olduğu ve daha sonra hemen yanı
basına kurulan köyün de adını bundan aldığı rivayet ediliyor. Bu rivayetler
kuşaktan kuşağa aktarılarak bu günlere kadar gelmiştir.Ancak tekrar edelim ki
bunlara ilişkin tarihsel bir kayıt yoktur.Kuşaktan kuşağa aktarılan rivayetlere
ve bazı tarihsel çıkarsamalara dayanmaktadır.Bu tür tarihe sözlü tarih deniyor.
Meydan
LAROUSSE Ansiklopedisinin konumuzla ilgili bölümünde özet olarak şu kayıtlara
yer verilmiştir: "....İstanbul'un fethi, önce Arapların, sonra da
Türklerin, gerçekleşmesine çalıştıkları Kutsal bir ideal idi."
"Halife Osman zamanında Suriye valisi bulunan Muaviye ,Bizans'a karsı
İstanbul'u hedef tutan ilk deniz seferini hazırladı.Miladi 655'de Abdullah İbni
Ebi Şerh kumandasındaki İslam donanması. İmparator Konstans emrindeki Bizans
deniz kuvvetlerini Fenike kıyılarında yapılan 'Direkler Savaşında',(Zat-üs
Savari) yok etti."
"İstanbul
deniz yolunun açılması üzerine Muaviye'nin oğlu Yezid Miladi 668-669'da yanında
ashabın ileri gelenleri,oğulları ve Ebu Eyyub EI-Ensari (Eyüp Sultan) olduğu
halde ilk defa karadan İstanbul'a yürüme teşebbüsüne girişti.İstanbul önünde
hiç bir basarı kazanamayan İslam ordusu,veba ve hummadan büyük kayıplar
verdi;geri dönmek zorunda kaldı.Bu sefer sırasında Ebu Eyyüb EI-Ensari öldü;
surların yakınında bir yere gömüldü.Mezarı .İstanbul'un fethi (1453) sırasında
Şeyh Akşemseddin tarafından bulunarak üzerine bir türbe ile bir de cami
yaptırıldı."
Bu seferden
sonra İslam ordularının biri 674-680yılları arasında yedi yıl süreyle
İstanbul'u kuşatma altında tutan ikinci seferin de başarısızlıkla sonuçlanmış
olduğu; üçüncü seferin de halife Velid'in 714'te yaptığı hazırlığı tamamlayan
halife Süleyman ibni Abdülmelik tarafından düzenlendiği, 715'te sefere komuta
eden Mesleme bin Abdülmelik 'in İstanbul önlerine geldiği ,ancak başarılı
olamayarak büyük zayiat verdiği aynı kaynakta belirtilmiştir.Bu seferler
düzenlenirken ve kuşatmaların yıllarca sürdüğü süreçlerde Arabistan ve
Mısır'dan takviye birliklerinin de destek için geldikleri belirtilmiştir.
Türk halk
destanlarının efsanevi kahramanı Seyyid Battal Gazi'nin bu seferler sırasında
İstanbul 'a gelerek Bizans imparatoru ermeni Leon 'a konuk olduğu rivayet
edilmiştir.Ayrıca aynı kaynakta belirtildiğine göre 781 de Abbasi halifesi
Harun- ur Reşid 'in emrindeki İslam ordusunun Üsküdar'a kadar sokularak Bizans
kralını haraca bağladığı kayıt edilmiştir.
Bu tarihi
seferler ve olaylar gösteriyor ki;İstanbul'u fethetme idealini sürekli canlı
tutan İslam ve Türk hükümdarları ve halifeleri çeşitli tarihlerde Anadolu'dan
İstanbul'a gidip gelmişlerdir.Bu gidiş-gelişler öncü birlikler, temel kuvvetler
ve takviye birlikleri şeklinde düzenlenmiştir.
İşte Cogi
baba denilen zatın bu seferlerden birinin mensubu olma olasılığı güç kazanıyor.
En büyük olasılıkta 668-669 yıllarında düzenlenen Ebu Eyyub el- Ensari'nin de
öldüğü seferde yer almış olmasıdır. Çünkü türbesine çevre halkı
"sabe" diyor ki bu ismin sahabe den dönüştürülmüş olma olasılığı
güçlüdür.Bir kimsenin sahabe olarak adlandırılması için de Peygamberin
zamanında yaşamış olması gerektiğini biliyoruz.Ayrıca Cogi isimli zatın 668-669
seferinde diğer Arap orduları gibi veba veya humma hastalığından ölmüş
olabileceği de düşünülebilir.
İkinci anlatıma göre;
Köyün ve
yöredeki diğer köy halklarının ilk kuşaklarından gönümüze ulaşan anlatım ve
rivayetlerinde benzer başka türbe ve ziyaretgahlarla kurulan özdeşleşme rol
oynamaktadır. Buna göre Selçuklu hükümdarı Alparslan 1071'de Bizans'ı yenerek
Anadolu içlerine kadar yayılmıştır. Anadolu'yu İslamlaştırmak, İslam dışı
unsurları buradan uzaklaştırmak politikası uygulamaya konulmuştur. Politikayı
İslam bilginleri, veliler, dervişler ve şeyhler uygulayacak. Horasan, Irak,
Türkistan ve Buhara'dan bu nitelikleri taşıyanlar Anadolu'ya akın akın
gelmişlerdir. Öncelikle köylerde ve önemli merkezlerde görev almışlardır. Bu
yerlerde dergahlarını kurmuşlar ve önce davet ve ikna yöntemi ile İslamlaştırma
faaliyetlerine başlamışlar.
Bu şeyh ve
velilerden iyi bilinen birisi de Erzincan ili İliç ilçesine bağlı, şimdiki adı
Balkaya olan köyde türbesi bulunan Seyyid Şeyh El-Kirzi' dir. Türbesinin
bitişiğine adına bir mescit yapılmış ve köy halkı tarafından özenle
korunmuştur. Köy halkının bir bölümü bu zatın soyu olarak köyde oturmaktadırlar.
El Kirzi'nin nefis bir soyağacı tablosu, kimliğine ilişkin bir kitapçık da
mescitte bulunmaktadır. Ziyaretgah alanı park haline getirilmiş ve çeşitli
tesislerle donatılmıştır.
Hakkında
yazılmış bulunan kitapçıkta ve şeceresinde El-Kirzi 'nin Horasan'dan Kemah'a
geldiği, burada bir süre kaldığı, bu süre içinde devlet yetkililerine nesebini
kanıtladığı, peygamber soyundan (Ehli Beyt'ten) geldiği ve Hz. Hüseyin'in
27'inci torunu olduğu, 850 yılı kapsayan bir şeceresi bulunduğu
belirtilmiştir. Şeyh'in Kirzi karyesine miladi l160 yılında devletçe
görevlendirilerek gönderildiğini de kitapçıktan öğreniyoruz.
Bu köyden
bazı kişiler İstanbul'da rastladıkları köylülerimizden Yusuf Topçu ve Diyap
Yıldız'a Cogi Baba'nın da, mescitlerinde şeceresinin olduğunu anlatmışlar,
niçin sahip çıkmadığımızı söylemişler. Köye yaptığımız ziyaretin nedeni olan bu
hususu incelemek isterken şecereyi haber veren kişilerin vefat ettiklerini
söylediler. Köyün muhtarı ve cana yakın misafirperver halkı bize yardımcı olmak
için canla başla her tarafı araştırdı salarda bir bilgi elde mümkün olmadı.Bu
kayıp belgede Cogi Baba'nın da El-Kirzi Hazretleri gibi Ehli Beyt soyundan
olduğu ve El-Kirzi ile kardeş veya akraba olduğu ve aynı görevle Cogi köyündeki
arazide görevlendirilmiş olduğu ölmüş kişiler tarafından ileri sürüldüğü
anlatılmıştır.
Cogi Baba' nın yazılı kaynaklara dayanan bir şeceresi bulunmadığı için
kendisi ile ilgili anlatım ve rivayetleri bu araştırmanın içine aldık. Bu
rivayetlerin gerçeğe çok uzak olmadığı kanısını taşıyoruz. Anlatım ve
rivayetlerin tümü bu zatın ulu bir kişi olduğu ve kutsal görevler yaptığını
gösteriyor. Okurlar bu bilgilerden esinlenerek bir hükme varacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder